29 Mart 2015 Pazar

Psikoloji

                                         

PSİKOLOJİ


   Etimolojik olarak psyehe (ruh) ve logos (bilgi) kelimelerinden oluşan psikoloji teri­mi, ruh bilgisi anlamına geliyorsa da, bu an­lamın tarihsel olmak dışında bir önemi yok­tur. Modem bilimin bir dalı olarak psikoloji, canlıların duygu, düşünce ve davranışla­rım modern bilimin determinizm objektif­lik (nesnellik) ve evrensellik ilkeleri gere­ğince inceleyen, birçok alt-dala ayrılmış ol­masına rağmen gelişimini henüz tamamla­mamış bir bilim şeklinde tanımlanabi­lir. Ancak bu tanımda herkesin kesinlikle anlaştığı söylenemez, örneğin duygu ve düşüncenin modem bilimin ilkelerine göre incelenemeyeceğini, bu nedenle psikoloji­nin konusunun canlıların gözlemlenebilen ve ölçülebilen eylemleri (ki bunlara 'davra­nış' adı verilir) olması gerektiğini savunan psikologlar da vardır. Psikolojideki yöne­lim, davranışçılığın artan etkisine tepki ola­rak bu yöne doğru kaymakladır.
 Modem yaklaşımlar, psikoloji tarihini kabaca üç ayrı dönemde ele alırlar. İlk dö­nem "Klasik Psikoloji" adıyla anılır. Klasik dönem, eski Yunanla başlar, I. Dünya Sa-vaşı'na kadar sürer. Eski Yunan öncesinin ve bütün Doğu coğrafyasının hesaba bile katılmadığı bu dönemin, yüzlerce yılı içine almasına rağmen, psikoloji tarihindeki öne­mi yalnızca modern psikoloji için hazırlayı­cı bir kuluçka dönemi olmasından ibarettir. Zihin (mind) ile ilgili sorunları felsefenin merkezine yerleştirdiği için Descartes'a ge­rekli felsefi zemini hazırladıkları için İngi­liz deneyci filozoflarına ve diğer dallardaki bilimsel keşifleri yapmış Kopemik, Kepler, Newton, Harvey gibi mucitlere özellikle şükran belirtilir."Sistematik Psikoloji" adı verilen psiko­lojinin ikinci dönemi I. Dünya ve II. Dünya Savaşları arasındaki sürede yer alır. Bu dö­nem modern psikolojiin kuruluş evresidir. Psikoloji, felsefeden kopmaya başlamış, modern bilimin ilkeleri, psikolojiye uyar­lanmaya çalışılmış, birçok psikoloji ekolü
ortaya çıkmıştır. 1879 yılında, Leipzig'te ilk psikoloji laboratuvannı kuran Alman fizyolog Wilhelm Wundt (1832-1923), mo­dern psikolojinin babası sayılmaktadır. Wundt'un psişik olayları, fiziksel olaylar gibi ele alan yaklaşımı büyük yankılar uyandırmış, kısa sürede Avrupa ve Ameri­ka'da birçok yeni psikoloji laboratuvannın kurulmasına yol açmıştır. Bu ilk atılım ve canlanma dönemi, bir süre sonra psikoloji­nin konusu, yöntemi, amacı hakkında farklı görüşler ve ekoller doğurmuştur. Bunlar arasında şu ekoller kayda değer:
 Yapısalcılar: Kurucusu W. Wundt'tur. Bilincin yapı olarak incelenmesinden yana-dırlar. Fiziksel olaylar gibi, psikolojik olay­lar da daha basit olgulardan meydana gel­miştir. Psikolojik araştırmada amaç, bu ba­sit olguların neler okluklarını ve birbirleri arasındaki ilişkileri anlamaya çalışmaktır. Konusu bilinç olan psikolojinin yöntemi ise içebakış ve deney olmalıdır.
  İşlevselciler: J. Dewey ve J.R. Agnel gi­bi düşünürlerin etkisiyle XX. yüzyılın ba­şında Chicago Üniversitesi'nde bir grup psikolog tarafından kurulan akımın taraf­tarlarıdırlar. Psikolojinin yalnızca bilinci değil, bütün zihinsel olayları, ihtiyaçları, insanın uyum çabalarını konu edinmesi ge­rektiğini; davranışın psikolojik basit birim­lerden değil, uyum süreçlerinden oluştuğu­nu savunmuşlardır.
  Psikanalistler: Amerika'da işlevselcili-ğin ortaya çıktığı sırada Viyanalı nörolog S. Freud tarafından ileri sürülen ve psikanaliz adı verilen görüş ve uygulamaları savunan­lardır. Uzun yıllar psikolojiyi ve psikiyatri­yi çok derinden etkilemiş ve etkilemekte olan bu akımdan birçok kopmalar olmuş ve yeni ekoller kurulmuştur. Psikanalisüer, bilinçin tek başına bir psikolojik yapı olmayıp derindeki temeli oluşturan bilinçdışınm bir görünümü olduğunu ve bu derin yapıların serbest çağrışımla açığa çıkarılabileceğini söylediler. Bu görüşlerle bütün insanlık ta­rihini açıklamanın mümkün olduğu kanaa­tini yaydılar.
  Davranışçılar: Yine XX. yüzyılın ba­şında bilinç, bilinçdışı gibi kavramların po­zitif bir bilimin konusu olamayacağını, psi­kolojinin bilim haline gelebilmesi için her­kes tarafından gözlemlenebilir ve Ölçülebi­lir olguların ele alınması gerektiğini düşü­nen, temelleri J. B. Watson tarafından atılan görüşleri savunan psikologlardır. Dış çev­renin uyaranları ve organizmanın bu uya­ranlara verdiği tepkileri asıl inceleme nok­tası yaptıklarından, bunlara uyaran-tepki (U-T) psikologları da denir.
  Gestaltçılar: Almanca bir kavram olan geştalt, 'bütün' anlamına gelir, alman psi­kolog M. Wertheimer tarafından, yapısalcı­ların atomcu görüşlerine karşıt olarak İleri sürülen bütüncü psikolojik görüşleri savu­nanlara da 'geştalt psikologları' denir. Bu akımın temel düşüncesini "bütün, parçala­rın toplamından farklıdır" sözü açıklar. Davranışın içinde oluştuğu fiziksel ve sos­yal mekanlardan ayrı ve parçalara bölün­müş olarak incelenmesini şiddeüe eleştir­mişlerdir.
 Psikoloji tarihindeki üçüncü ve son dö­nem "Çağdaş Psikoloji" denilen, II. Dünya Savaşı'ndan günümüze kadar uzanan dö­nemdir. Bu dönemde psikoloji modem bili­min bir dalı olarak kendini kabul ettirmiş ve yerini sağlamlaştırmıştır. Üniversitelerde ve eğitim, tıp, ordu, iş ve idare hayatı gibi birçok alanda uygulama alanı bulmuş, bir­çok al t-dala ayrılmıştır. Genelde akademik
ve uygulamalı psikoloji diye ikiye ayrılabi­len başlıca psikoloji dalları şunlardır: Aka­demik psikoloji genel başlığı altında; Genci Psikoloji, Karşılaştırmalı Psikoloji, Fizyo­lojik Psikoloji, Hayvan Psikolojisi, Anor­mallik Psikolojisi, Sosyal Psikoloji, Deney­sel Psikoloji, Genetik Psikoloji, Çocukluk Psikolojisi, Yetişkinlik Psikolojisi; Uygu­lamalı Psikoloji genel başlığı altında da Kli­nik Psikoloji, Eğitim Psikolojisi, Endüstri Psikolojisi, Askerlik Psikolojisi, Ticaret Psikolojisi vb.
 Çağdaş Psikoloji döneminde psikoloji­nin yöneldiği alanlarda büyük bir bilgi pat­laması olmasına rağmen henüz en temel ko­nularda bile (Örneğin psikolojinin tanımın­da) tam bir fikir birliği sağlanamamıştır. Sistematik psikoloji döneminde ortaya çık­mış bir takım psikoloji ekolleri tarihe karı­şırken, klasik psikanaliz ve klasik davranış­çılık alanında birçok gelişme ve değişmeler olmuştur. Çok sayıda yeni araştırma yön­temleri, teknikleri, araçları ortaya çıkmış, canlı davranışının öğrenilmesinde çok ileri adımlar atılmıştır. Halta edinilen bu bilgile­rin suistimaliyle insan davranışının belli alanlara kanalize edilebilme fırsatları bazı bilim adamlarını düşündürmeye başlamış­tır. Hİç şüphesiz "Çağdaş Psikoloji" döne­minin en dikkate değer olgularından birisi de, psikolojiyi bilimselleştirme çabalarının yol açlığı insana uygun ve insani olmayan tutumlara tepki olarak, Varoluşçu Felsefe ve Geştalt Psikolojisinin etkisiyle gelişen, psikanaliz ve davranışçılıktan sonra Psiko­lojide üçüncü güç' denilen insancı (huma-nistik) psikolojinin ortaya çıkmasıdır.
 Humanislik psikologlar (Cari Rogers, Abraham Maslow, Ludvvig Binswagncr, Viktor Frankl vb.) kendi içlerinde birçok farklılıklar gösterirler. Bu farklılıklar, dine verdikleri önem, insana ilişkin iyimser veya kötümser olma gibi düşünce noktasında ol­duğu gibi, tedavi yaklaşımlarında da belir­gin biçimde hissedilir. Bunun yanısıra hep­sinin ortaklaşa savunduktan ve bir manifes­to halinde yayınladıkları noktalar da vardır. Bunlar şöyle özetlenebilir:
a) İnsanı incele­yen bilimler, fizik bilimlerinin deneyciliği­ne (ampirizmine) değil, fenomenolojiye da­yanmalıdır;      
b) Her insanın psikolojik yapı­sının ayn olduğu bilinmeli, insan araç değil amaç olarak görülmelidir;
c) Psikoloji insa­nı yalnızca daha karmaşık bir hayvan olarak değil, özgürlüğünü korumak, kendi iç ya­şantılarına göre davranmak ve potansiyel­lerini geliştirmek isteyen özellikleriyle di­ğer canlılardan ayn olarak ele alınmalıdır; 
d) însan, eylemlerinden, hayat tarzından so­rumlu olan, seçen bir varlıktır;
e) Geçmiş veya gelecek değil, 'burada' ve 'şimdi1 önemlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder